Yaşanmışlıklar mı insanı büyütür yoksa büyürken mi yaşanmış olur yaşadıklarımız.
20 li yaşlar artık hayata daha sağlam basılması gereken yaşlar denir ya.. işin olmalı, mesleğin, bakış açın, hobilerin, seni belirleyen alışkanlıkların, sevdiğin sevmediğin.. seni toplumda diğerlerinden farklı kılabilecek her şey. Hep öyle söylenir, gelecekte ne olacaksın?
Bir şey olmalı yani.. hep, her zaman, her koşulda.. Ya olamazsamla büyüyen bakışları birileri gördü mü peki?.. Korkuyu içine içine atan ve büyümek zorunda olan hem de farklılıklarıyla o çocuğu.. Hatırlayabildiniz mi? Bu duygular sizde de oldu mu?
Hep bi büyüme büyütülme çabası. Bunu yersen büyürsün diye daha minicikken soktular aklımıza büyümeyi.. Neden? Küçük kalamıyor muyuz?? Hadi yat yarın kocaaaman olacaksın, bi de sütünü iç oohh..
Okullar.. güzel dostlukların arkadaşlıkların eğlencelerin yanı sıra sabah uykularımızdan, aile kahvaltılarımızdan, oyunlarımızdan çalınan zamanlarımız değil de ne? Eğitim sisteminin karmaşası içinde gitti güpgüzel zamanlarımız. Sınavdan alınması gereken puanın hep 80 üstü olması yoksa "bu çocuktan adam olmaz" söylemleri de cabası. Bütün çabalar büyütülmek için. 20 li yaşlarının sonunda iyi ya da kötü okuyup iyi yerlere gelme çabası süren o küçük çocuğun içinde hala sabah annesinin sesiyle uyandırıldığı güzel uykular döner durur. Söylesenize hangi gün uykuya doymuş uyanıyorsunuz? Doyamazsınız ki, erken uyandırılma kabusu taa 5 yaşındayken başlamıştı çünkü.
Sonra iş arama kendini anlatma "ben büyüdüm" mesajı içeren zorlu süreç. Olmalıyız, yapmalıyız, kazanmalıyız! Yüzüne kapanan kapılarla daha da çocukluğundan uzaklaşarak sert, tatminkar olmayan büyük insan gibi davranmaya, değer görmeye ikna edici tavırlı insana evrilme süreci.
İşe girildi, yine erken uyanmalar evlere geç gitmeler kendini bu yolda tabiri caizse paralamalar.. Karnını doyurmak için çalışmayı geçelim karın her türlü doyuyor da, bu çabaların hepsi değer görmek için, büyümeyi ispatlamak için. Çünkü öyle öğretildi!
Ve soralım o zaman büyüdük de ne oldu? Çocuk ruhumuzla kalsaydık, sınavlardan 50 alsaydık, istediğimiz konuya ağırlık verebilseydik, eğlenseydik, istediğimiz kadar uyuyabilseydik, sabahları evimizde uzun kahvaltılar edip sonra annemizle babamızla vakit geçirip nelerden hoşlandığımızı anlatabilseydik, can kulağıyla dinlenseydik, fikirlerimiz önemsenseydi aklımız erdiğinde makası sevdiğimizi farkedip terzi, insan hayatının sürecini merak ettiğimizi farkedip doktor olabilmeyi kendimiz seçseydik. Simit satıp para kazanmayı seçtiğimizde yadırganmasaydık.
Yaklaşık son 10 yıldır insanların alıp başımı gidicem, ekicem, biçicem, kendi yağımda kavrulucam deyip sahil kasabalarına yerleşmelerine tanık oluyoruz.
Neden sizce?
Zaten yıllardır yönetiliyoruz annemiz babamız öğretmenimiz komşu teyzemiz halamız yakınımız en sonunda da müdürlerimiz yöneticilerimiz vs vs..
Bi yeter diyen çıkıyor, işte onlar da onlar, çekip gidenler..
Yıllarını verip okuyup doktor mühendis öğretmen artık işte en kallavi mesleği edinen özel sektör insanları bunu yapıyor.
Çünkü hayat büyümek değil, yaşamak..
Hep bi büyüme büyütülme çabası. Bunu yersen büyürsün diye daha minicikken soktular aklımıza büyümeyi.. Neden? Küçük kalamıyor muyuz?? Hadi yat yarın kocaaaman olacaksın, bi de sütünü iç oohh..
Okullar.. güzel dostlukların arkadaşlıkların eğlencelerin yanı sıra sabah uykularımızdan, aile kahvaltılarımızdan, oyunlarımızdan çalınan zamanlarımız değil de ne? Eğitim sisteminin karmaşası içinde gitti güpgüzel zamanlarımız. Sınavdan alınması gereken puanın hep 80 üstü olması yoksa "bu çocuktan adam olmaz" söylemleri de cabası. Bütün çabalar büyütülmek için. 20 li yaşlarının sonunda iyi ya da kötü okuyup iyi yerlere gelme çabası süren o küçük çocuğun içinde hala sabah annesinin sesiyle uyandırıldığı güzel uykular döner durur. Söylesenize hangi gün uykuya doymuş uyanıyorsunuz? Doyamazsınız ki, erken uyandırılma kabusu taa 5 yaşındayken başlamıştı çünkü.
Sonra iş arama kendini anlatma "ben büyüdüm" mesajı içeren zorlu süreç. Olmalıyız, yapmalıyız, kazanmalıyız! Yüzüne kapanan kapılarla daha da çocukluğundan uzaklaşarak sert, tatminkar olmayan büyük insan gibi davranmaya, değer görmeye ikna edici tavırlı insana evrilme süreci.
İşe girildi, yine erken uyanmalar evlere geç gitmeler kendini bu yolda tabiri caizse paralamalar.. Karnını doyurmak için çalışmayı geçelim karın her türlü doyuyor da, bu çabaların hepsi değer görmek için, büyümeyi ispatlamak için. Çünkü öyle öğretildi!
Ve soralım o zaman büyüdük de ne oldu? Çocuk ruhumuzla kalsaydık, sınavlardan 50 alsaydık, istediğimiz konuya ağırlık verebilseydik, eğlenseydik, istediğimiz kadar uyuyabilseydik, sabahları evimizde uzun kahvaltılar edip sonra annemizle babamızla vakit geçirip nelerden hoşlandığımızı anlatabilseydik, can kulağıyla dinlenseydik, fikirlerimiz önemsenseydi aklımız erdiğinde makası sevdiğimizi farkedip terzi, insan hayatının sürecini merak ettiğimizi farkedip doktor olabilmeyi kendimiz seçseydik. Simit satıp para kazanmayı seçtiğimizde yadırganmasaydık.
Yaklaşık son 10 yıldır insanların alıp başımı gidicem, ekicem, biçicem, kendi yağımda kavrulucam deyip sahil kasabalarına yerleşmelerine tanık oluyoruz.
Neden sizce?
Zaten yıllardır yönetiliyoruz annemiz babamız öğretmenimiz komşu teyzemiz halamız yakınımız en sonunda da müdürlerimiz yöneticilerimiz vs vs..
Bi yeter diyen çıkıyor, işte onlar da onlar, çekip gidenler..
Yıllarını verip okuyup doktor mühendis öğretmen artık işte en kallavi mesleği edinen özel sektör insanları bunu yapıyor.
Çünkü hayat büyümek değil, yaşamak..
Onlar da yaşamaya gidiyorlar, hem de geç kaldım demeden o çocuğu içlerinden bi yerlerinden tutup çıkartmaya gidiyorlar belki de. Artık yönetilecek bi adam/kadın yok, yaşayacak bir çocuk var diyorlar..İçimizdeki çocuğu bulalım ve gerçekten çocuk olanları da bırakalım kendileri büyüsünler, aa pardon yaşasınlar :)